Atakan Büyükdağ kimdir?
“Kavgamız”, “Hesaplaşma”, “Effects of German Industrialization on Turkish-German Military-Strategic Relations”veya “Tarihin Yitik Hafızası adlı TEDx konuşması”
Bu isimler size de tanıdık geliyor mu? Cevabınız “evet” ise doğru sayfadasınız demektir.
Atakan Büyükdağ; yani ben, 15 yılı aşkın bir süredir II. Dünya Savaşı’nın yaşandığı coğrafyalarda araştırmalar yapan, İTÜ mezunu bir yüksek mühendis, doktoralı bir tarihçi ve bahsi geçen kitapların yazarıyım.
“Mühendislik nedir? O zaman lisans eğitiminde de tarih okusaydınız?” dediğinizi duyar gibiyim. Siz, yine de öyle demeyin. Mühendislik vizyonunu tarih bilgilerinizle birleştirdiğiniz zaman, o soyut düşünebilme yetisiyle yaptığınız neden sonuç araştırmaları, sizi hayretler içerisine düşürecek sonuçlarla buluşturuyor. Nitekim doktoramı tarih alanında yapmam da bu vizyona akademik bir derinlik kazandırdı. Akademik üretkenlik, literatüre katkı anlamında oldukça önemli.
Peki, ne zamandan beri tarih araştırmaları yapıyorum?
2007 yılında başladığım Nazi Almanyası araştırmaları gereğince gözlemlerime Avrupa’daki birçok toplama kampını gezerek başladım. Bu ideolojinin halk, ekonomi ve bölgenin gelecek politikaları üzerinde bıraktığı etkileri analiz etmek istiyordum. Dönemin sosyolojik boyutu benim için oldukça önemliydi. Destek verenlerin düşüncelerine ve dönem dinamiklerine hakim olmak için yerinde araştırma yapma zorunluluğum vardı.
Ardından çeşitli ülkelerde bulunan yerel dostlarımdan beni, dönem hakkında anlatacak anektodları olan kimselerle buluşturmalarını istedim ve birincil veya ikincil kaynaklardan dönem ruhuna inmeye çalıştım. Geri kalan literatür ve arşiv taramaları her yazarın gerçekleştirmesi gereken zorunluluklar olduğu için burada o kısımlara fazlaca yer vermek istemiyorum. Didaktik kısımlar buralardan elde ediliyor. Lakin durum psikolojisine hakim olmak, anlatanın sesindeki titreşimi yakalayabilmek benim için tarih yazımının asıl özgün kısmını oluşturan unsurlardır.
Tarih araştırmalarının içerisine girince anlıyorsunuz ki bir bilgi sizi diğer bilgiye yönlendiriyor ve o da diğer birine. Bu şekilde bir bakıyorsunuz ki Büyük Friedrich’ten girip Hitler’den çıkmışsınız ya da daha doğru bir ifadeyle “çıkamamışsınız” ve o deryada sürüklenmeye başlamışsınız. Bu şekilde kendinizi kaybedip, yine bir anda kendinizi hiç akılınıza gelmeyen bir konuyu araştırırken buluyorsunuz.
Fakat, her seferinde Türkçe kaynakların yetersizliğine ve özellikle internet kaynaklı bilgilerin yanlışlığına isyan ederek yine doğruyu yabancı kaynaklardan bulmaktan da sıkılıyorsunuz. Bu düşünceyle 2012 yılında, tarihiolaylar.com projesini hayata geçirmeye karar verdim. Bu projenin diğer kurucu ortağı olan eşimin ve başından beri büyük bir azimle devam eden editörel kadronun katkıları da azımsanamaz ölçüdedir.
Bu projeyi hayata geçirme amacım, artık güvenilir bir Türkçe tarih kaynağını ülkemize kazandırmaktı. Öyle de oldu. Her ne kadar eskisi kadar ilgilenemesem, projeyi ve sosyal medyasını editörel ekibe emanet etmiş olsam da tarihiolaylar.com’un bende yeri ayrıdır. Aylık 1 milyonun üzerinde trafiği olan bir tarih sitesi olmayı başarmış bir oluşumdur. Ve bunu herhangi bir maddi beklenti içerisinde olmadan Türkiye’ye kazandırmanın haklı gururunu ve sevincini yaşıyorum. Bugün insanlar binlerce tarihi olayı kaynaklı olarak okuyor ve güvenilir bilgilere ulaşıyor. Bu da bana aslında insanlarımızın tarihe ilgisinin olduğunu fakat kaynak eksikliği yaşadıkları mesajını veriyor. Geleceğe dair bende büyük bir umut ışığının doğmasına sebep olan en büyük kazancım budur. Bu projede emeği geçen ve geçmekte olan editörlerimize de teşekkürü bir borç bilirim.
Evet gelelim kitaplara. Kitap yazmaktaki temel amacım Türkçe literatüre yeni bilgiler kazandırmak ve toplumumuzdaki “Tarih kitabı mı? Sıkıcı oluyor onlar!” algısını kırmaktır. İlk kitabım “Hitler’e Sordunuz Mu?”yu da bu nedenle yazdım. 2007 yılındaki Dachau toplama kampını gezdikten sonra başlayan Nazi Almanyası tarihi ilgim, beni yerinde araştırma yapmaya itti ve yabancı kaynaklardan derin araştırmalar yapıp gezmeye başladım. Almanya dışında, İngiltere, Hollanda, Amerika, Rusya vb. gibi II. Dünya Savaşı’nın belirleyici ülkelerinde araştırmalar yürüttüm. En nihayetinde edindiğim bilgilerin birçoğunun halen Türkçe literatürde herhangi bir makale veya kitapta yer almadığını farkettim ve “Hitler’e Sordunuz Mu?”yu yazma serüvenim böyle başladı.
Sonuç ne mi oldu? İlk kitabı olmasına rağmen 1 hafta içerisinde 2. baskıya giren nadir yazarlardan biri oldum. Özellikle tarih akademisyenlerinden aldığım muazzam olumlu yorumlar beni daha da gururlandırdı. Kitap ilk altı ay içerisinde ise 24. Baskısına ulaştı, liselerden üniversitelere kadar çeşitli eğitim kurumlarında akademisyenler tarafından öğrencilere tavsiye edilir hale geldi.
Çok geçmeden gerek beni sosyal medyadan takip eden değerli insanların gerek tarih akademisyenlerinin isteği üzerine hızlıca yeni bir kitap yazmaya başladım.
Bu sefer ki ise daha da iddialı olacaktı. Çünkü başından sonuna kadar ilk defa Türkçe literatüre girecek bir konuyu işlemeye karar verdim. Kavgamız kitabı da işte tam olarak böyle doğdu.
Kavgamız, İşlediği konu itibariyle Türkiye’de kendi alanında bir ilktir. Öte yandan okuyucuya kendi kararını kendisinin vermesini sağlar.
Kavgamız hakkında, daha çok bilgi vermeyeyim, aşağıdaki linklerden tüm kitapların tanıtım bültenlerini okuyabilirsiniz.
Ve Hesaplaşma…
İşte o beni çok yordu ama onun yeri çok ayrı… Yanlış empoze edilen bilgileri, tarih belirleyicilerin hegemonyasından sıyırdığım bir eser. Onun hakkında hiç bilgi vermeyeyim. Goodreads ve kitapyurdu.com gibi kitap odaklı sitelerdeki okuyucu yorumlarını ve tanıtım bültenini okuyarak fikir edinebilirsiniz. İçerisindeki bilgilerin hemen hemen tamamının ilk defa Türkçe’ye kazandırıldığı, herkesin okumasının gerekli olduğu bir eser olarak düşünüyorum. Yazarken kah zıplayıp kah oturduğum, zaman zaman duygulanıp zaman zaman yazarken kahkaha attığım bir eser. Hesaplaşma sadece tarihi liderlerin değil benim de bir Hesaplaşmam. Özellikle didaktik öğelere daha az yer verilerek postmodern tarih yazımı öğeleri barındırması ve insan merkezli durum psikolojisini okuyucuya yansıtması benim için oldukça önemliydi. Dönem ruhunu ve amaçlarını anladığınız zaman, geri kalan her şeyi mantık çerçevesine oturtmak daha kolay oluyor. İşte Hesaplaşma’nın asıl amacı budur. Okuyucuya verileri vermekten çok, elde edilecek verilerin ne anlama geldiğini ve neden elde edilmesi gerektiğini aktarmak, duygu yoğunluklu bir öğrenim gerçekleştirmek.
Hesaplaşma, benim için önemi asla azalmayacak, herkesin kütüphanesinde bulunmasından onur duyacağım bir eser.
Kitapları aşağıdaki linklerden inceleyebilirsiniz.
Hitler’e Sordunuz Mu?: Yeni yıla yepyeni bir versiyonu ile çıkacağı için şimdilik piyasada bulunmuyor. Biraz beklemeniz gerekecek.
Kavgamız: http://www.kitapyurdu.com/kitap/kavgamiz/437863.html
Peki bundan sonra neler yapacağım?
Herkese tarihi sevdirme ve Türkçe literatüre bilinmeyenleri aktarma misyonunu edindiğim bu yolda, daha yeni başlıyorum. Hep beraber izleyip göreceğiz…